Birini “Düzeltmeye” Çalışmak Neden İlişkiyi Bozar?

Birini “Düzeltmeye” Çalışmak Neden İlişkiyi Bozar?
İlişkilerde Dikkat Edilmesi Gereken Tuzaklar: “Düzeltme” Çabası
İlişkilerde sıkça karşılaşılan fakat pek fark edilmeyen tuzaklardan biri, karşımızdakini “düzeltme” çabasıdır. Başlangıçta iyi niyet ve sevgiyle beslenen bu tutum, zamanla ilişkide görünmeyen bir baskı unsuru haline gelir. “Onu iyileştireceğim; değişirse her şey yoluna girecek.” düşüncesi, farkında olmadan hem karşımızdaki kişiyi hem de kendimizi yıpratır. Bu bakış açısı, eşit bir ilişki değil; birinin “kurtarıcı”, diğerinin ise “eksik” olduğu dengesiz bir ilişki dinamiği yaratır.
Kurtarıcı Rolü: Gizli Kontrol İhtiyacı
Birini düzeltmeye çalışmanın arkasında çoğu zaman kontrol ve güvenlik arayışı yatar. Bu durum, “ben olmadan yapamaz” düşüncesiyle başlayıp, “onun için en doğrusunu ben bilirim” inancına dönüşen bir döngüdür. Aslında bu tutumun temelinde iyi niyet kadar, belirsizliğe tahammülsüzlük ve kaybetme korkusu da bulunmaktadır. Karşımızdakinin kendi seçimlerini yapmasına izin vermek yerine, yönlendirme veya müdahale etme eğilimimiz artar. Oysa bu, karşı tarafın gelişim alanını daraltır ve kendi deneyimlerinden öğrenme hakkını elinden alır.
Sağlıksız Bağlılık ve Güven Erozyonu
“Düzeltme” çabası, çoğu zaman bağımlı ilişki kalıplarını besler. Bir taraf sürekli “verici”, diğer taraf ise “alıcı” konumuna yerleşir. Bu durum, zamanla eşitliği bozar ve ilişki bir denge değil, güç mücadelesi haline gelir. “Senin için endişeleniyorum” cümlesi bile, alt metinde “Ben senin yerine düşünüyorum” anlamına gelebilir. Bu da karşı tarafın özgüvenini, özerkliğini ve kendi kararlarına olan inancını zedeler. İlişki artık bir ortaklık değil, bir “bakım” ilişkisine dönüşür. Böyle bir ilişkide ne özgürlük ne de gerçek yakınlık kalır.
Değişim, Zorlanmadan Farkındalıkla Olur
Psikolojik açıdan bakıldığında, değişim dışsal baskıyla değil, içsel farkındalıkla gerçekleşir. Kişinin kendi iç motivasyonu, deneyimleri ve ihtiyaçlarıyla uyumlu bir şekilde ortaya çıkmayan değişim sürdürülemez. Birine “böyle olmalısın” demek, onu geçici olarak şekillendirebilir ancak gerçek dönüşüm yaratmaz. Üstelik bu tür müdahaleler, karşı tarafta direnç yaratır. Çünkü herkes kendi benliğini korumak ister; değişmeye zorlanmak, tehdit algısını tetikler.
Bu noktada ilişkide en değerli şey, sabırla tanıklık etmektir. Birini iyileştirmeye çalışmak yerine, onun kendi sürecinde yanında durabilmek; gerektiğinde rehberlik etmek, gerektiğinde ise sadece dinlemek en sağlıklı yaklaşımdır.
Birini “düzeltmeye” çalışmak, adeta akan bir nehri durdurmaya çalışmak gibidir. Ne kadar engel koyarsanız koyun, su kendi yolunu bulur. Sizin çabanız yalnızca sizi yorar, nehri değil. Oysa yapılabilecek en anlamlı şey, kenarda durup akışını izlemek, gerektiğinde yönünü hafifçe göstermek ve doğallığına güvenmektir. Çünkü her insan, tıpkı o nehir gibi, kendi akışında öğrenir, olgunlaşır ve büyür.
Gerçek Yakınlık: Değiştirmeden Sevebilmek
Sağlıklı bir ilişki, iki kişinin birbirini “tamamlama” değil, “kendi haliyle kabul etme” sürecidir. Karşımızdakini değiştirmek için değil, olduğu haliyle görebilmek için çabalamak gerekir. Zira gerçek sevgi, koşullu değil; tanıklık eden, anlayan ve alan açan bir sevgidir.
Birini düzeltmeye çalışmak çoğu zaman sevgiden çok, korkudan doğar. Kaybetme korkusu, reddedilme korkusu, kontrolü yitirme korkusu… Oysa sevgi, korkunun zıttıdır. Sevgi, değişim için değil, büyüme için alan açar.
Sonuç olarak, ilişkilerde en büyük güç; değiştirmeye çalışmadan, karşımızdakinin kendi yolunda ilerlemesine izin verebilmektir. Bu, hem bireysel gelişimi hem de duygusal bağı güçlendirir. Unutmayın, gerçek iyileşme karşı tarafı “düzeltmekte” değil, onunla birlikte insanca akışta kalabilmekte saklıdır.
Klinik Psikolog Aycan Geyik